Bildiğiniz gibi yaşadığımız dünyanın hemen hemen her alanında çok ciddi bir rekabet vardır. Yaklaşık son 15 yılda, AVM’ler tahmin edemediğimiz bir hızla hayatımıza girdi. Bunun ardından yine özellikle son 10 yılda internet ortamından kolay ve hızlı bir şekilde yapılabilen online alış veriş şekli yaşamımıza girdi. Tüm bu yenilikler, insanlarda alış veriş kültürünü ciddi oranda değiştirdi ve arttırdı. Bu alış veriş kültürüne etki eden bir diğer şey ise “Nöropazarlama“ olarak karşımıza çıktı.
Nöropazarlama, en basit şekilde tüketici davranışlarını, beyin dalgalarına indirgeyerek satış tekniklerinin geliştirildiği bir pazarlama dalıdır. Adeta distopya evrenlerinde geçen zihin kontrolünü andırmaktadır. Pazarlamacıların ve bilim adamlarının ortak bir şekilde geliştirdiği tekniktir. Nöropazarlamanın kökeni ise 2004 yılına kadar uzanmaktadır.
Gündelik hayatımızda, defalarca komplo teorileriyle başbaşa kalmaktayız. Bunların çoğu şehir efsanesi tadında olsa da bazıları kısmen gerçektir. Aynen Nöropazarlama‘da olduğu gibi. Özgürlükler ve iletişim çağı olarak adlandırdığımız 21.yy da geliştirilen bu teknik, en korkutucu bilim kurgu romanlarına bile ilham verecek türden bir ilerlemedir.
İlerleyen zamanlarda kendinden sık sık bahsettirecek olan bu gelişmenin iyi ve kötü yanlarıyla tarafsız bir şekilde değerlendirelim. Bu teknik, tüketici zihnini okumaya çalışarak tüketiciye özel bir pazarlama stratejisi yaratmayı amaçlar. Geliştirdiği bu stratejiyle benzerlerine günümüzde de ulaşılabilen algısal reklamlar oluşturur.
Benzer bir uygulamayı bazı içecek ve fast food firmaları yapmaktadır. İzlenilen görsel yayınla anlaşarak yayın içeriğine bir kare kendi markalarını yerleştirmekte ve izleyen kitlenin tüketim ihtiyacı duymalarına yol açmaktadırlar. Buna zihin manipülasyonu da denmektedir.
Bu tekniği en çok markalar tercih etmektedirler. İşini hakkıyla yapan kaliteli bir marka yerine sermayesi daha fazla olan algısal reklamlarla daha çok satış yapabilen markalar tercih edilmektedir. Daha çok, gıda ve bilişim ürünlerinde bu tür uygulamalar bolca bulunmaktadır.
Ekonomik açıdan ve sosyal açıdan liberal bir dönemde, liberal bir ülkede yaşamaktayız. Yani bütçemiz elverdiğinde istediğimiz ürünü tüketmekte özgürüz. Böylesine bir ortamda algısal reklamlar ve zihinsel manipülasyonlarla isteklerimiz büyük sermayeli firmaların istekleri ölçüsünde değişirse, bunun yanı sıra tüketim ihtiyaçlarımız da bu ölçüde şekillendiğinde içinde yaşanılan çağ ve düşüncelerimizle çelişiriz.
Kısacası bütçemiz ölçüsünde, özgür tercihler yaptığımızı ve mutlu olduğumuzu sanarken algısal reklamlar yüzünden aslında kendimizi hiç de istemediğimiz ürünleri tüketirken bulabiliriz. İşin kötüsü, zihin manipülasyonları yüzünden bu durumun da farkında olamayız. Saydığımız bu nedenlerden dolayı, nöropazarlama liberal çağın gerekleriyle oldukça çelişmektedir.
Özgür insan iradesini baltalamak ise etik açıdan uygun değildir. Bu etik, bir bölgeyi kapsamamakta evrensel bir anlayışı resmetmektedir. Kısacası, dünyanın neresinde olursanız olun, bu pazarlama teknikleri yüzünden özgür iradeniz baltalanmaktadır.
Olumlu açıdan bakarsak bu teknik sayesinde beyin dalgalarımızın aslında tam olarak hangi materyallere nasıl tepkiler verdiğini oldukça etkili bir biçimde öğrenmemiz de mümkündür. Yani beyin dalgalarımıza bağlı olarak ihtiyacımız olmayan ürünler için zaman ve para harcamamıza gerek kalmaz. İktisadi açıdan bakarsak bireyin aradığı nihai fayda maksimizasyonuna bu açıdan ulaşabiliriz.
Sonuç olarak 10 yıllık bir geçmişi olan nöropazarlama, diğer tüm bilim dalları gibi kullanım amacına göre olumlu ya da olumsuz bir etki gösterme potansiyeline sahiptir. Devasa sermayeli firmaların kâr hırslarına alet edilerek mutlu olduğunu düşünen mutsuz bir kitle yaratır ve bu kitle söz konusu durumun sonuçlarıyla başbaşa kalır. Bunun dışında, objektif bilim adamları sayesinde, bireylerin gerçek ihtiyaçlarını belirlemede kullanılacak yepyeni ve daha kullanışlı bir tüketim kültürünün oluşturulması da sağlanabilir.